10 Haziran 2011 Cuma

Güvercinlerde Manyetik Konumlandırma Sistemi

Yapılan son bir deney, posta güvercinlerinin yön bulmada dünyanın manyetik alanından faydalandıkları teorisi için önemli destek sağladı.İnsanlar, mesajlarını uzaktaki alıcılara ulaştırmada eski çağlardan beri güvercinlerden faydalanmıştır. Örneğin güvercinlerin, 1150 yılında Bağdat’ta mesaj iletme amaçlı kullanıldığına dair kayıtlar bulunmaktadır.
Dünyaca ünlü Reuters haber ajansının kurucusu Paul Reuter, 1850 yılında Belçika’nın Brüksel kenti ile Almanya’nın Aachen kenti arasında, 45 güvercinden oluşan bir filo ile haber ve borsa tahvil fiyatlarını dağıtmıştır.

Posta güvercinleri çok uzun mesafeleri katedebilirler. Daha sonra evine dönmeyi başaran bir güvercin için, en uzağa uçma rekoru 1689 mil (yaklaşık 2719 km) Bilimsel adı Columba Livia olan güvercinlerin nasıl olup da evlerinin yolunu tekrar bulabildikleri sorusu, bugüne kadar bir gizem oluşturuyordu. Muhtemel açıklamalar arasında güçlü bir koku duyusu ile manyetik alanları algılama yeteneği ön plana çıkıyordu. Bilim adamları onyıllar süren çalışmalardan sonra, güvercinlerin gerçekten manyetik alanları algılama yeteneğine sahip olduğunu ortaya çıkardılar.

Chapel Hill’deki Cornell Üniversitesi’nden Cordula Mora ve arkadaşları, güvercinleri bir tünelin içine koydular. Bunun çatısında bulunan bir manyetik halka, çalıştırıldığında tünelin merkezinde maksimum seviyeye ulaşan bir manyetik alan oluşturuyordu. Mora, dört güvercini, manyetik alan çalışıyorken tünelin bir tarafında; çalışmıyorken ise diğer tarafında tüneyecek şekilde eğitti. Daha sonra güvercinlerin manyetik alanı tespit yeteneğini ölçtü. Bu amaçla yaptığı 24 denemede, güvercinlerin doğru tercihlerinin oranı 55% ila 65% arasında gerçekleşti. Daha önceleri araştırmacılar güvercinlerin gagalarının üstünde manyetit kristalleri bulmuşlardı. Bu bölgenin, kuşun manyetik yeteneklerinin karargahı olup olmadığını test etmek için, Mora her bir kuşun gagasına, manyetik alanları tespit etme yeteneklerini zayıflatacak şekilde minik mıknatıslar monte etti. Bunun sonucunda, kuşun manyetik alanı tespit yeteneğinde belirgin bir düşüş yaşandı. Başarı oranı 50%’nin altına indi. Ancak kuşun, mıknatısın sebep olduğu şaşırtmaya uyum sağladığı ve başarı oranının buna paralel olarak tekrar yükseldiği gözlendi.

Ancak gagalara manyetik olmayan (örneğin pirinç madeninden yapılmış) malzemeler monte edildiğinde manyetik alanı tespit başarısı bundan etkilenmedi. Aynı şekilde, koku sinirlerinin kuşların gaga bölgesine yapılan cerrahi müdahele ile kesilmesi de söz konusu yeteneği zayıflatmadı. Bu bulgular, güvercinlerin, Dünya'yı çevreleyen manyetik alana göre konumlarını belirledikleri teorisini güçlendirdi.

Göçücü kuşların; Güneş, Ay, yıldızlar ve yüzey şekillerindeki hatırlatıcı işaretler gibi diğer görsel ipuçlarından yararlandıkları biliniyordu. Şimdi Mora, bunlara dünyanın manyetik alanını da ekleyerek bunun, hedefi şaşmaz bir yön belirleme yeteneğine katkıda bulunduğunu belirtiyor ve şöyle söylüyordu:

“Dünya üzerindeki her nokta, manyetik eğilim ve manyetik yoğunluğuna ait özel bir kombinasyona sahiptir. Bu da, güvercine varacağı hedefe göre hangi konumda olduğunu bilmede yardımcı olur”.

Diğer araştırmacılar da bu bulgunun, güvercinlerin duyu sistemlerini anlamada büyük bir adım olduğu yorumunu yapıyorlar.

Öte yandan, bu son çalışma ile aydınlanan manyetik konumlandırma sistemi, üstün teknolojiye dayalı bir sistemi de çağrıştırmakta.

Küresel Konum Belirleme Sistemi

Güvercinin manyetik konum belirleme sistemine bakıldığında, akla hemen Küresel Konum Belirleme Sistemi (Global Positioning System-GPS) gelmektedir. Küresel Konum Belirleme Sistemi, herhangi bir şeyin tam yerini belirlemede kullanılan bir uydu takip sistemidir. Bu sistemde, en az 24 adet uydudan meydana gelen bir uydu takımı kullanılmaktadır. Amerikan Savunma Bakanlığı tarafından tasarlanmış ve kontrol edilmekte olan GPS, kullanımı herkese açık, ücretsiz bir sistemdir. Sistemin üç elemanı vardır: uzay, kontrol ve kullanıcı. Uzay elemanı GPS uydularını ifade eder. Kontrol elemanı ise yeryüzünün çeşitli bölgelerindeki yer istasyonlarını belirtir. Bu istasyonlar, uyduların seyir yollarını izler, uydularda bulunan hassas saatleri birbirleri arasında uyumlandırır ve uydulara, iletecekleri bilgileri yükler. Kullanıcı elemanı ise GPS alıcısından meydana gelir. Bir GPS alıcısı, birkaç uydudan gelen zaman sinyali iletilerini çözümler ve konumunu hesaplar. Bu hesaplama, trilaterasyon ismi verilen bir yöntemle yapılır.

Trilaterasyon, geometri kullanarak objelerin nisbi konumlarını hesaplama yöntemidir. Çemberlerin geometrisinin yardımıyla yapılan bu hesaplama en az üç referans noktasının yerinin bilinmesini gerektirir. Aşağıdaki şekle bakıldığında bu hesaplamaların mantığı hemen kavranabilir:

Yandaki şekilde, P1, P2 ve P3 noktalarının arasında bir yerlerde geziyor olduğunuzu ve bu noktalara göre tam konumunuzu bilmek istediğinizi farzedin. (Bu aşamada, farklı renklerde görülen çemberleri yok sayın. Sadece P1, P2 ve P3 noktalarını gördüğünüzü düşünün). Eğer sizi arayan birisine sadece “P1, P2 ve P3 noktaları arasında bir yerdeyim” derseniz tam konum belirtmiş olmazsınız. Ancak bu üç noktaya olan uzaklığınızı biliyorsanız, kesin bir konum belirtmeniz mümkün olabilir. Bunun için şu aşamalar yeterlidir: r1’in hesaplanması, konumunuzu pembe çemberin alanına indirir. Daha sonra, r2’nin ölçülmesi, muhtemel konumunuzu iki noktaya indirger: A ve B. Ve son olarak r3’ün ölçülmesi ile B noktasında olduğunuz kesinleşir. Böylece koordinatlarınız ortaya çıkmış olur. Bu anlatımda P1, P2 ve P3 ile gösterilen noktalar, GPS sisteminde uyduları temsil etmektedir.

Çarpıcı Benzerlikler

Küresel Konum Belirleme Sistemi ile güvercinlerin manyetik konumlandırma sistemleri arasında işlev açısından çarpıcı benzerlikler görülmektedir. Her ikisinde de, yeryüzü üzerindeki bir konuma dair verileri aktarabilen bir ortam mevcuttur. GPS’de, uydulardan gelen veriler atmosferde iletilirken güvercinlerdeki sistemde dünyanın manyetik alanının bu işlevi gördüğü düşünülmektedir. Her ikisinde de çevreden gelen bu verileri (sinyalleri) algılayacak sistemler mevcuttur: Yani uydularda paneller; güvercinlerde gagada bulunan ve manyetit barındıran hücreler... Her ikisinde de bu verileri yorumlayan sistemler mevcuttur. GPS’de bilgisayarlar ve diğer dijital cihazlar geometrik ölçümler gerçekleştirirken (yukarıda özetlenen trilaterasyon yöntemindeki gibi); güvercinlerde bu işlevi, duyu aracılığıyla iletilen sinyalleri yorumlayan beyin üstlenmektedir.

Ayrıca, günümüzde birçok havayolu firması, uçaklara GPS yerleştirmekte, bunu uçuş kontrol sistemlerine entegre etmektedirler. Bir uçağın elektronik uçuş sistemlerinin burunda yerleştirildiği gibi, güvercinin manyetit barındıran hücrelerinin de gagada yerleştirilmiş olması önemli bir benzerliktir.

GPS sisteminin ve tüm uydu ve yer kontrol sistemlerinin özel olarak tasarlandığına şüphe bulunmamaktadır. Bu sistem belli bir amaca yönelik olarak planlanan parçaların oluşturduğu bir bütündür. Uydu ve yer kontrol sistemlerindeki çok sayıda elektronik cihaz, bu amaç doğrultusunda birbirleriyle uyum içinde çalışmaktadırlar.

Güvercinlerdeki manyetik konumlandırma sistemi de tasarımın bu belli başlı özelliklerini açıkça barındırmaktadır. Dünyanın manyetik alanıyla etkileşim sağlayan manyetitli hücreler; bu hücrelerin algıladığı verileri ileten sinirler ve tüm bunları yorumlayan beyin, mükemmel bir uyum içinde çalışmaktadır. Güvercin bu sayede, binlerce kilometre uzaklıktaki evinin konumunu şaşmaz bir hesapla tayin edebilmektedir. Bu, kelimenin tam anlamıyla mükemmel bir yetenektir. Çünkü güvercinin binlerce kilometrelik uçuş menzili göze alındığında bir ev, minicik bir noktadan farksızdır.

Peki ama böylesine üstün bir konumlandırma yeteneği sağlayan sistem nasıl ortaya çıkmış olabilir? Hiçbir şuuru olmayan tesadüflerin, mükemmel bir tasarıma sahip güvercini meydana getirmesi, bu güvercine mükemmel fizyolojik sistemler eklemesi, burun bölgesinde manyetitli hücreler yerleştirip kusursuz bir duyu sistemi oluşturması mümkün olabilir mi? Elbette, hayır.

GPS sistemindeki tasarım özellikleri, bunların mühendislerce tasarlandığının şüphe götürmez delilleridir. Benzer şekilde, aynı tasarım özelliklerini ortaya koyan sistem de tasarlanmış, yani yaratılmış olmalıdır. Hiç şüphesiz güvercini sonsuz bir bilgi ve kudretle vareden, ona binlerce kilometre uzaklıktaki bir noktayı şaşmaz bir şekilde bulmasını sağlayan sistemler veren Yaratıcı, Alemlerin Rabbi olan Yüce Allah’tır. Allah bir Kuran ayetinde şöyle bildirmektedir:

Göklerin ve yerin mülkü O'nundur; çocuk edinmemiştir. O'na mülkünde ortak yoktur, her şeyi yaratmış, ona bir düzen vermiş, belli bir ölçüyle takdir etmiştir. (Furkan Suresi, 2)

1 Haziran 2011 Çarşamba

Suya Dayanıklı Tohumların Sırrı

Suyu kullanarak tohumlarını dağıtan bitkiler kendi ağırlıklarını azaltıcı ve yüzey alanlarını artırıcı bir yapıya sahiptir. Havayla dolu, su üzerinde yüzen bu yapı genellikle meyvelerde ve tohumlarda bulunur. Yüzen dokunun birkaç değişik şekli olabilir. Havayla dolu olan hücrelerde içi boşluklu süngerimsi bir yapı olabildiği gibi hücre aralarındaki boşlukları yok edecek şekilde tohumun içine hava hapsolmuş bir yapı da olabilir. Tohumlar işte bu yapılar sayesinde yüzerler. Bundan başka yüzen dokunun hücre duvarları, suyun içeriye girmesini engelleyecek bir yapıya sahip olmalıdır. Ayrıca bitkinin bilgilerinin saklandığı embriyoyu korumak için de bir iç katman vardır.

photo
Tropikal bir Afrika bitkisi olan Entada gigas tohumları ise kalp şeklinde çok ilginç bir yapıya sahiptir. Tohumlar çok büyük boyutlardaki etli kısmın içerisinde yetişir. Su kenarları boyunca yetişen bu bitki şiddetli yağmurlarla taşınarak Atlantik Okyanusu'na kadar ulaşır. Bu şekilde yıllar süren yolculuklarına çıkan tohumlar, Avrupa'ya, Meksika Körfezi'ne ve Florida'ya kadar giderler. Ve ulaştıkları yerde yeni bir bitki olarak yetişirler.

Nasturtium (tere) benzeri bitkilerin tohumları hidrofob (su geçirmeyen) bir cila ile kaplıdır. Bu cila, onların suyun yüzey gerilimini kullanmalarını ve dolayısıyla batmamalarını sağlamaktadır. Bu sayede bitkilerin tohumları ırmakları yüzerek geçebilmektedir.

Su yoluyla üreyen bitkilerdeki en önemli özellik, tohumların tam karaya ulaştıkları zaman açılmalarıdır. Aslında bu son derece ilginç ve istisnai bir durumdur çünkü bilindiği gibi bitki tohumları genellikle suya değdikleri anda çimlenmeye başlarlar. Ama bu durum söz konusu bitkiler için geçerli değildir. Tohumlarını suyla taşıyan bitkiler özel tohum yapıları sayesinde bu konuda ayrıcalıklıdırlar. Eğer bu bitkiler de diğerleri gibi suyu görür görmez hemen çimlenmeye başlasalardı, soyları çoktan tükenmiş olurdu. Oysa yaşadıkları şartlara uygun mekanizmaları sayesinde bu bitkiler varlıklarını rahatlıkla sürdürebilmektedir. Bu hassas hesap ve ölçülerin tümü, tohumları yaratan, onların her türlü ihtiyaçlarını ve özelliklerini bilen, sonsuz akıl ve bilgi sahibi olan Allah’tır.

Taneyi ve çekirdeği yaran şüphesiz Allah'tır. O, diriyi ölüden çıkarır, ölüyü de diriden çıkarır. İşte Allah budur. Öyleyse nasıl oluyor da çevriliyorsunuz?

(Enam Suresi, 95)