İmanda Derinleşmek İçin Düşünmek ve Bilgi Sahibi Olmak
"Eğer Allah'ın nimetini saymaya kalkışacak olursanız, onu bir  genelleme yaparak bile sayamazsınız. Gerçekten Allah, bağışlayandır,  esirgeyendir." (Nahl Suresi, 18) 
Vicdan sahibi insan çevresindeki herşeyin bir iman delili olduğunu  bilir. Denizdeki avını yakalamak üzere suya doğru süzülen bir martının,  toprak üzerinde yürüyen küçük bir karıncanın, her sene kilolarca meyve  veren bir elma ağacının, tonlarca ağırlığına rağmen gökyüzünde duran  bulutların kısacası gözünü çevirdiği her yerde gördüğü herşeyin,  Allah'ın varlığının delilleri olduğunun farkındadır. 
Ancak Kuran ayetlerinde, iman hakikatlerinin derinlemesine görülüp  anlaşılabilmesi için iki önemli özellikten daha bahsedilmektedir:  Düşünmek ve bilgi sahibi olmak... 
Allah, Kuran'daki birçok ayetinde yarattığı şeyler üzerinde düşünerek  bunlardan öğüt ve ibret almamızı ister. Çevremizdeki canlı cansız tüm  varlıklar bizim Allah'ın üstün yaratma gücünü, sanatını, ilmini derin  derin tefekkür etmemiz için yaratılmışlardır. Ayette de belirtildiği  gibi bunların hiçbiri boşuna yaratılmamıştır. Bunları önemsemeden geçmek  ve düşünmemek, Allah'ın ayetlerinden yüz çevirmek anlamına gelir ki,  müminin böyle bir tavırdan şiddetle kaçınması gerekir. Nitekim Kuran'ın  çeşitli yerlerinde, Allah'ın ayetlerinden ve yaratılışın delillerinden  yüz çevirenlerin, inkarcılar olduğu vurgulanır. 
İnsanın derinleşmesinde, yakininin parlamasında iman hakikatleri  üzerinde sürekli düşünmenin önemi pek çok ayette vurgulanmaktadır. Bir  ayette örneğin, müminlerin göklerin ve yerin yaratılışı hakkında uzun  uzun düşündüklerinden bahsedilmektedir: 
Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün ardarda  gelişinde temiz akıl sahipleri için gerçekten ayetler (deliller) vardır.  Onlar, ayakta iken, otururken, yan yatarken Allah'ı zikrederler ve  göklerin ve yerin yaratılışı konusunda düşünürler. (Ve derler ki:)  "Rabbimiz, sen bunu boşuna yaratmadın. Sen pek yücesin, bizi ateşin  azabından koru." (Al-i İmran Suresi, 190-191) 
Allah iman hakikatlerinin düşünen insanlar için bir anlamı olduğunu  belirtmiştir. Ancak burada düşünmekten kastedilen bazı insanların  sandığı gibi "Allah ne kadar güzel yaratmış" veya "ne kadar muhteşem bir  hayvan" gibi sadece sözde kalan ezberlenmiş tepkilerden ibaret  değildir. Yapılması gereken uzun uzun, derin ve kapsamlı bir şekilde  Allah'ın yarattıkları hakkında düşünmek, yaratılıştaki hikmet ve  incelikleri tespit etmek, böylelikle Allah'ın sonsuz ilmine, kudretine  ve sanatına şahit olmaktır. 
Bunu yaparken kullanılabilecek yöntemlerden biri ise, çevremizdeki  varlıklar, olaylar üzerinde sorgulama ve kıyas yöntemi kullanmaktır.  Allah bir ayetinde, bu düşünce sisteminin bir örneğini bize şöyle  öğretir: 
"Şimdi siz, içmekte olduğunuz suyu gördünüz mü? 
Onu sizler mi buluttan indiriyorsunuz, yoksa indiren Biz miyiz? Eğer  dilemiş olsaydık onu tuzlu kılardık; şükretmeniz gerekmez mi? " (Vakıa Suresi, 68-70) 
Su, Dünya'nın dört bir yanını kaplayan, hemen her zaman kolayca  ulaşabildiğimiz bir nimettir. İnsanların büyük bir çoğunluğu da  hayatları boyunca her gün içtikleri su hakkında belki bir kez bile  düşünmemişlerdir. Suyun varlığını ve bizim ihtiyaçlarımıza uygun şekilde  olmasını, çok doğal, sıradan, üzerinde düşünmeyi gerektirmeyen bir olgu  olarak görmüştür. Oysa yukarıdaki ayetlerde bildirildiği gibi eğer  Allah dileseydi, suyun fiziksel ve kimyasal özellikleri daha farklı  olurdu veya Dünya'nın atmosfer yapısı veya ısısı daha farklı olurdu. O  zaman "bulut" diye bir şey olmazdı ve bulut olmadığı durumda da  yeryüzünde tatlı su kaynakları var olamazdı. Bize sadece denizlerin  tuzlu suyu kalırdı ki, böyle bir dünyada insanlık ya hiç yaşam  sürdüremez veya çok zor koşullar altında, daimi bir su krizi içinde  yaşardı. Tatlı su olmadığı için tarım da yapılamaz, tüm dünya çölleşir  ve dolayısıyla kıtlık başgösterirdi. Oysa Allah bize tatlı su kaynakları  vermiş, hem de bunları dünyanın hemen her bölgesine ulaştırmıştır. Bu  gerçek karşısında elbette Allah'a şükretmemiz gerekir. 
Ancak görüldüğü gibi, bu şükrü samimi olarak hissedip yapabilmek için,  öncelikle suyun başlı başına bir nimet olduğunun farkına varmak  gerekmektedir ki, bu da "düşünmeye" bağlıdır. Kuşkusuz su için  verdiğimiz bu örnek, çevremizdeki tüm doğal varlıklar, canlılar ve  olaylar için de geçerlidir. Hepsi bize Allah'tan bir nimettir, ama bunu  görebilmek için öncelikle düşünmek, "eğer daha farklı olsa ne olurdu"  diye bakıp kıyas yapmak, Allah'ın herşey üzerinde ne kadar hassas  ölçüler yarattığını kavramak gerekmektedir. Bir başka ayette, tabiat  olayları üzerinde düşünmenin, bunlar üzerinde "akıl kullanmanın" önemi  bir kez daha şöyle açıklanır: 
"Gece ile gündüzün ardarda gelişinde, Allah'ın gökten rızık indirip  ölümünden sonra yeryüzünü diriltmesinde ve rüzgarları yönetmesinde  aklını kullanan bir kavim için ayetler vardır. " (Casiye Suresi, 5) 
Ayette geçen "aklını kullanan" kimseler müminlerdir. Çünkü akıl, ancak  iman ile kazanılan bir üstünlüktür; inkar edenler ise akıl gibi bir  meziyetten yoksun oldukları için Allah'ın ayetlerini fark etmezler,  etraflarındaki sayısız delili görmeden geçerler. Nitekim, göklerdeki ve  yerdeki sayısız ayeti görmezden gelmek ve bunların farkında değilmiş  gibi davranmak Kuran'da bir müşrik özelliği olarak tarif edilmektedir: 
"Göklerde ve yerde nice ayetler vardır ki, üzerinden geçerler de, ona  sırtlarını dönüp giderler. Onların çoğu Allah'a iman etmezler de ancak  şirk katıp-dururlar." (Yusuf Suresi, 105-106) 
İman hakikatlerini derinlemesine kavramak için gereken ikinci özellik  ise, bilgiye sahip olmaktır. Ancak burada önemli bir nokta vardır. Bir  konuyu iman hakikati olarak görmek için mutlaka o konunun en çarpıcı  yönlerini bilip, tüm detayları hakkında geniş bilgiye sahip olmak  gerekmez. Akıl sahibi her insan etrafına baktığında bir olağanüstülük  olduğunu ve herşeyin bir yaratıcısının olduğunu hemen anlar. Bir böcek,  örneğin bir yusufçuk görünce onu bir yaratanın olduğunu bilir. Bunun bir  iman hakikati olduğunu anlamak için canlının sadece varlığı yeterlidir.  Bu canlı hakkında öğrenilecek detaylı bilgiler üzerinde düşünmek ise  imanı ve şevki artıracak birer vesiledir. 
Az önce verdiğimiz su örneğini hatırlayalım. Suyun hayatımız için  önemini biliriz. Ancak suyla ilgili temel fiziksel, kimyasal ve coğrafi  bilgilere sahip olduğumuzda suyun hayatımız için önemini daha iyi  anlarız. Suyun özelliklerini daha detaylı olarak incelediğimizde ise,  suyun donmasından, genleşmesine, akışkanlık değerinden kimyasal  özelliklerine kadar insan yaşamı için olabilecek en uygun ölçüyle  yaratıldığını daha açık şekilde görürüz. (Bu konuda ayrıntılı bilgi için  bkz.  Harun Yahya, Evrenin Yaratılışı, 1999) Bu da tefekkürde derinleşmemize ve şükrümüzün artmasına vesile olur. 
Kuşkusuz son derece kısıtlı bilgiye sahip küçük bir çocuk da, senelerce  eğitim görmüş çok bilgili bir profesör de, vicdan ve samimiyetle  yaklaştığında Allah'ın ayetlerini rahatlıkla görüp tanır. Ancak insanın  çevresinde görmediği varlıkları tefekkür edebilmesi için elbette ki  kapsamlı bir bilgiye ihtiyacı vardır. Veya çevresinde gördüğü bir şey de  olsa, onu daha derinlemesine tefekkür edebilmesi için yine onun  detaylarını öğrenmesi gerekir. Aksi takdirde yaptığı tefekkür belirli  bir sınırda kalacak, hatta kimi zaman yüzeysel olacaktır. Örneğin  uzaydaki sistemler hakkında hiçbir bilgisi olmadan göğe bakıp tefekkür  eden bir insan ile astronomi bilgisi kuvvetli olan bir insanın tefekkürü  muhakkak ki birbirinden farklı olacaktır. Ya da insan vücudu,  fizyolojisi ve anatomisi hakkında geniş bilgi sahibi olan bir kimsenin,  insanın yaratılışındaki incelikleri, mucizeleri ve harikalıkları fark  etmesi, bu konuda bilgisi olmayan bir kimseye göre çok daha derin ve  yoğun olacaktır. Nitekim Allah, bilgi sahiplerinin akletme ve kavrama  bakımından bilmeyenlerden üstün olduğuna ayetlerinde dikkat çekmektedir: 
"İşte bu örnekler; biz bunları insanlara vermekteyiz. Ancak alimlerden başkası bunlara akıl erdirmez." (Ankebut Suresi, 43) 
"Göklerin ve yerin yaratılması ile dillerinizin ve renklerinizin ayrı  olması, O'nun ayetlerindendir. Şüphesiz bunda, alimler için gerçekten  ayetler vardır." (Rum Suresi, 22) 
Yoksa o, gece saatinde kalkıp da secde ederek ve kıyama durarak  gönülden itaat (ibadet) eden, ahiretten sakınan ve Rabbinin rahmetini  umud eden (gibi) midir? De ki: "Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?  Şüphesiz, temiz akıl sahipleri öğüt alıp-düşünürler." (Zümer Suresi, 9) 
Ancak şunu tekrar hatırlatmak gerekir ki, salt "bilgi", onu yorumlayacak  akıl, vicdan ve basiret olmadıktan sonra insanı doğruya götürmez. Ancak  samimi ve vicdanlı bir insanın sahip olduğu detaylı bilgiler, onun  Allah'ı daha iyi tanıması ve O'na yakınlaşması için önemlidir. İşte bu  nedenle bugün bilim ve teknolojideki ilerlemelerin de Allah'ın  yaratmasındaki ilmi, hikmeti, sanatı ve inceliği daha yakından görüp  tanımada büyük faydası olmaktadır. 
Günümüzde tıp, biyoloji, astronomi gibi bilim dalları sayesinde Allah'ın  yaratışındaki mucizeler ve güzellikler daha net ve ayrıntılı biçimde  ortaya çıkmıştır. Bu bilgileri öğrenip, Allah'ın yarattığı hikmetler ve  güzellikler olarak değerlendiren insanların, Allah'ın sonsuz kudretine  olan hayranlıkları katlanarak artmaktadır.
 
