fosil etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
fosil etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

16 Ağustos 2010 Pazartesi

Yarasaların Muhteşem Radarları



Yarasaların yön bulma özelliği, bilim adamları tarafından yürütülen bir dizi deneyle ortaya çıkarılmıştır. Yarasaların algılamalarındaki üstün yeteneği görmek için bu deneylere yakından bakalım.


Bu deneylerin ilkinde, yarasa tamamen karanlık bir odaya bırakılmış, aynı odanın bir ucuna ise yarasanın besini olan bir sinek yerleştirilmiştir. Bu andan itibaren odada olup bitenler, karanlıkta da görüş kabiliyeti olan kameralarla takip edilmiştir. Deneyde sinek havalanır havalanmaz yarasanın derhal harekete geçerek sineği avladığı görülmüştür. Bu deneyin sonunda yarasaların karanlıkta bile işleyen çok keskin bir algılama kabiliyeti olduğu sonucuna varılmıştır. Acaba yarasanın bu algılaması, işitme duyusundan mı, yoksa gece görüş sisteminden mi kaynaklanmaktadır?

Bu soruyu cevaplamak için ikinci bir deney daha yapılmıştır. Aynı odanın bir köşesine bir grup tırtıl bırakılarak üzerleri bir gazete sayfası ile örtülmüştür. Deneyde serbest kalan yarasa, hiç zaman kaybetmeden, yerdeki gazete sayfasını kaldırarak tırtılları yemiştir. Bu deney, yarasanın yön bulma yeteneğinin görme duyusuyla ilgili olmadığını göstermektedir.

Bilim adamları yarasalarla ilgili deneylerine devam ettiler. Yeni deney uzun bir koridorda gerçekleştirildi. Bu defa bir uca yarasa, diğer uca ise yem olarak bir grup kelebek yerleştirildi. Ancak bundan önce koridoru diklemesine kesen, birbirine paralel duvarlar yapıldı. Daha sonra da bu duvarların her birinin farklı bir noktasına da, ancak bir yarasanın geçebileceği kadar genişlikte birer delik açıldı. Ama delikler her duvarın farklı bir noktasındaydı. Yani yarasanın bu duvarları aşması için adeta "slalom" yarışı yapan kayakçılar gibi sürekli manevra yapması gerekiyordu.

Bu deneyde yarasanın zifiri karanlık olan koridorda, ilk duvara yaklaştığında doğrudan deliğe doğru hareket ederek buradan kolaylıkla geçtiği gözlemlenmiştir. Bundan sonraki her duvarda aynı şey tekrarlanmıştır. Yarasa duvara çarpmak bir yana, duvar yüzeyindeki deliği aramaya bile gerek duymamıştır. Son duvarı da rahatlıkla geçen yarasa, yakaladığı kelebeklerle karnını doyurmuştur.

Bu durum karşısında hayranlıklarını gizleyemeyen bilim adamları, yarasanın algılamasındaki hassasiyeti anlamak için son bir deney daha yapmaya karar vermişlerdir. Bu kez amaç yarasanın algı sınırlarını daha kesin bir şekilde belirlemekti. Yine uzun bir tünel hazırlanmıştır. Tünel boyunca 0,6 mm kalınlığındaki çelik teller tavandan yere inecek şekilde dağınık bir tarzda gerilmiştir. Bu defa yarasa, deneyi yapanları bir kez daha şaşırtarak, gerili tellerden hiçbirine takılmadan, tek seferde aralarından geçerek yolculuğunu başarıyla tamamlamıştır. Yarasanın bu başarısı, 0,6 mm kalınlığındaki telleri bile uzaktan algılayabildiğini göstermiştir.

Yarasanın bu muhteşem algılama yeteneği, sahip olduğu bir sonar sistemine bağlıdır. Yarasa, etrafındaki cisimleri algılamak için, yüksek titreşimli ses dalgaları yayar. İnsanlar tarafından duyulamayan bu dalgaların yankıları yarasa tarafından algılanır ve böylece hayvan, içinde bulunduğu ortamın bir tür "harita"sını çıkarır. Yarasanın havada uçan küçücük bir sineği algılaması, çıkardığı seslerin sineğe çarpıp geri dönmesiyle oluşan yankıya dayanmaktadır. (Harun Yahya, Doğadaki Tasarım)

Yarasanın sonarla yön bulması, yaydığı seslerin kendisine geri dönme süresini hesaplaması sayesinde mümkün olmaktadır. Yarasa tiz sesli çığlıklar atmakta ve kendisine gelen yankılara göre odanın şeklini tespit etmektedir. Yarasanın çığlığı oda zeminine çarpıp geri dönmekte, yarasa da bu gidip-gelme süresine göre zeminin uzaklığını anlamaktadır. Tırtıl ise, odanın zemini üzerinde 0,5 ya da 1 cm. kadar yükseklik oluşturur. Yani tırtıl yarasaya zeminin genelinden 0,5 ya da 1 cm. kadar daha yakındır. Ayrıca tırtıl çok yavaş olsa da hareket etmekte, bu da kendine çarpıp yansıyan dalgaların frekansını değiştirmektedir. Yarasa, bu ufak farkları bile algılayarak yerde bir tırtıl olduğunu anlayabilmektedir. Yarasa bu işi yaparken hareket halindedir. Yarasanın böylesine bir hesap yapabilmesi mucizevi bir davranıştır.

Fizik kurallarına göre, hareket halindeki bir cisme çarpan sesin frekansı değişir. Bu yüzden, yarasa kendisinden uzaklaşmakta olan bir sineğe doğru ses dalgaları yaydığında, dönen ses dalgaları yarasanın duyamayacağı bir aralığa düşecektir. Bu nedenle yarasanın hareketli cisimleri algılamada büyük zorluklar yaşaması gerekir.

Ancak yarasalarda durum böyle olmaz. Yarasa, bu kuralı önceden bilircesine, hareketli cisimlere doğru yolladığı ses dalgalarını ayarlamaktadır. Örneğin yarasa kendisinden uzaklaşan sineğe en yüksek frekanslı ses dalgasını yollar. Bunun nedeni ses geri döndüğünde duyamayacağı kadar düşük bir frekansa inmemesini sağlamaktır.

Yarasanın beyninde, sonar sistemini denetleyen iki farklı tipte sinir hücresi bulunmaktadır. Bunlardan biri yansıyan ultrasonu algılarken, diğeri bazı kaslara komut vererek yarasanın çığlığını oluşturmaktadır. Bu iki sinir hücresi beyinde eş güdümlü çalışmaktadır. Yarasanın çığlığı bulunduğu ortamın durumuna göre frekans değiştirir. Bu şekilde yarasanın ihtiyacına en uygun şekilde kullanılmış olur.

Yarasadaki sonar sistem son derece kompleks bir yapıdır. Sistemin çalışabilmesi için tüm ayrıntıların kusursuz bir şekilde var olması zorunludur. Bunun için, yarasanın aynı anda hem yüksek frekanslarda ses yayacak yapıya, hem bu sesleri algılayıp analiz edecek organlara, hem de hareket değişikliklerine göre frekans ayarlaması yapan sisteme sahip olması gerekir.

Bilim adamlarının uzun uğraşılar sonucu ortaya çıkarabildikleri yarasanın tüm bu özelliklerini yaratan alemlerin Rabbi olan Allah ' tır. Çevremizde gördüğümüz ve özelliklerini öğrendiğimiz bütün varlıklar bize Allah ' ın üstün yaratışındaki mükemmelliği göstermektedir. Allah ' ın kusursuz yaratışı Kuran ' da şu şekilde bildirilmiştir:

"O Allah ki, yaratandır, (en güzel bir biçimde) kusursuzca var edendir, 'şekil ve suret' verendir. En güzel isimler O'nundur. Göklerde ve yerde olanların tümü O'nu tesbih etmektedir. O, Aziz, Hakimdir." (Haşr Suresi, 24)

Yarasalardaki Sonar Sisteminden Esinlenerek Tasarlanan Gözlük Neden İnsan Gözünün Yerini Tutamıyor?

Gözlüğü kullanan görme özürlüler belli bir alışma süresinden sonra engellere çarpmadan yürüyebilmekte hatta bisiklete bile binebilmekteler. Ancak gözlüğün tasarımcıları bunun hiçbir zaman insan gözünün yerini tutamayacağının ya da yarasadaki kadar kullanışlı olmayacağını ifade etmektedirler.
(Harun Yahya)

Konusunda uzman insanların kopyasını bile yapmakta zorlandıkları bu kusursuz özelliklerin yarasada tesadüfen oluşmuş olması elbette ki imkansızdır. Burada unutulmaması gereken bir konu da özellik olarak adlandırdığımız tüm detayların aslında iç içe geçmiş birbiriyle bağlantılı kompleks sistemler olduklarıdır. Bu sistemlerin tek bir parçasının dahi eksik olması tüm sistemin işe yaramaz hale gelmesi demektir. Örneğin, yarasalar ses dalgalarını yaysalar ama yaydıkları dalgaları geri algılayıp değerlendiremeseler sonar sistemi diye bir sistem olmayacaktır. (Yaratılış Mucizesi)

Canlılardaki bu eksiksiz ve kusursuz yaratılışa bilim literatüründe "indirgenemez komplekslik" adı verilir. Yani daha basite indirgendiğinde anlamsız ve işlevsiz hale gelecek bir sistem... Canlı organizmaların tümünde ve tüm sistemlerinde var olan bu "indirgenemez komplekslik" özelliği evrim teorisinin 'basitten gelişmişe kademeli evrim' şeklindeki temel mantığını tamamen çürütmektedir. Çünkü, son haline gelmeden hiçbir işe yaramayacak bir sistemin milyonlarca yıl varlığını koruyup tamamlanmayı beklemesinin hiçbir mantığı yoktur. Bir canlı ancak bütün sistemleri eksiksiz olduğunda yaşamını ve neslini sürdürebilir. Sistemdeki parçaların zamanla sözde bir evrimle tamamlanmasını beklemek gibi bir lüks de yoktur. Bu da tüm canlıların yeryüzünde ilk olarak ortaya çıktıklarında şimdiki gelişmiş ve eksiksiz yapılarıyla yaratılmış olduklarının açık bir delilidir. “Ve hayvanları da yarattı…” (Nahl Suresi, 5) ayetiyle bildirildiği üzere hayvanları da diğer tüm canlılar gibi üstün bir yaratılışla Yüce Allah var etmiştir.

Görme Engelliler İçin Sonar Baston

Yarasalar görme engellilerin kullanımına sunulacak titreşimli bastonların üretimine ilham kaynağı oldu. Benzer esaslara göre çalışan uçak kumanda sistemlerinin geliştirilmesi de planlanıyor.

Oldukça hafif olan elektronik baston, insan kulağının algılayamayacağı frekansta (ultrasonik) ses dalgaları yayıyor ve üç metre çapındaki çevrede bulunan objeleri üç boyutlu olarak haritalandırıyor. Yol üzerinde bir engelle karşılaşıldığında baston bunları algılıyor ve tutamak kısmındaki düğmelerin titreşmelerini sağlayarak görme engelli sahibini uyarıyor. Ürünün tasarımı, Leeds Üniversitesi’nde görevli araştırmacı ve yarasa uzmanı olan Dean Waters’a ait. Water, şu ana kadar yaklaşık 25 görme engelli insan üzerinde test edilen bastonun oldukça başarılı bulunduğunu belirtiyor. (Joanne Baker, “Sonar cane helps blind navigate”, Nature Science Update, 9 Eylül 2003)

Baston saniyede 60,000 ses titreşimi yayıyor ve geri dönen yankıları algılıyor. Baston üzerindeki düğmeler de görme engelli kullanıcının ultrasonik yansımaların kuvvetini ‘hissetmesini’sağlıyor. Hızlı ve kuvvetli bir sinyal objenin yakında olduğu anlamına geliyor. (Joanne Baker, ibid.)

Bir zoolog olan Waters, çalışmalarına ilgi çekebilmek için İngiltere’nin Manchester şehri yakınındaki Salford’da gerçekleştirilen bilim festivalinde ilginç bir gösteri sundu. Bu gösteride yarasa sonarını insan kulağına adapte eden bir yer tespit sistemi, insanlarca sanal gerçeklik ortamında objelerin yerini belirlemede kullanıldı. Bundaki fikir ise savaş uçağı pilotları için bazı kontrol sistemlerini işitme duyularıyla kumanda etmelerini mümkün kılabilecek sistemler geliştirmek. Pilotlar böylece gözlerini başka işler için serbest bırakabilecekler.

“Araba kullanırken hız göstergesine ve yola aynı anda bakamazsınız” diyor Waters. “Ama aynı esnada radyo dinleyebilirsiniz.” (Emily Singer, "Bat echoes used as virtual reality guide", 14 Eylül 2003, NewScientist.com haber servisi)

Waters, insanlar yarasadaki yüksek frekanslı ses dalgalarını üretemedikleri için, yarasa yer tespiti sesleri yollayan ve bunların frekansını insanın duyma aralığına indirgeyen bir sanal sistem geliştirdi. Kulaklık taktığı insanları bir odaya soktu ve onlardan sadece yer tespit seslerini kullanarak sanal bir böceği avlamalarını istedi. İnsanlar hedeflerini yarasa sesleriyle bulmada, stereo gibi bir ses kaynağını bulmada olduğundan daha başarılı oldular. Bu farklılık, yarasa çığlıklarının üç boyutlu ortamın sese dayalı bir haritasını çıkarmada özellikle daha iyi olmasından kaynaklanıyor.

Çığlıklar kısa olduğu için yankı keskin bir şekilde dönüyor. Bunlar aynı zamanda genişbant yapısındalar, yani hem yüksek hem de düşük frekanslarda bilgi içeriyorlar; Böylece yarasalar sesin yerini daha etkili bir şekilde belirleyebiliyor. Ayrıca yarasalar hedeflerine yaklaştıkları sırada seslerini dinamik olarak değiştiriyorlar, bir objeye yaklaştıklarında daha kısa çığlıklar kullanıyorlar.

Hem sonar baston hem de sanal yer tespit sistemi, kaynağını yarasalardaki bu üstün avlanma sisteminden alıyor. Bu durum şüphesiz, yarasalarda mükemmel çalışan bir tasarım bulunduğunun ve bunun en son teknolojiye ilham kaynağı olacak kadar üstün olduğunun da bir göstergesi.

Sonar bastona baktığımızda bunun belli bir amaca yönelik olarak tasarlandığını anlarız. Belli parçaların, ses yayacak ve bunların yankılarını algılayıp cisimlerin yerlerini belirleyebilecek şekilde özel olarak birleştirildiğini görürürüz. Bu özellikler, sonar bastona ilham kaynağı olan yarasada aynen mevcuttur. Yarasa sonarı, geceleri avlanan ve etrafını göremeyen bu canlıya avının yerini tespit etmede fayda sağlayan ve kulak, beyin gibi organların koordinasyonuyla çalışan mükemmel bir organdır. Mühendisler yarasadaki sonarı örnek aldıkları halde yarasa bunu başka canlılardan örnek alıp kendi vücudunda geliştirmiş değildir. Sonar bastondakinden çok daha karmaşık bir tasarıma sahip olan bu organın bilinçli olarak tasarlandığı açık bir gerçektir. Allah yarasayı örnek edinmeksizin yaratmıştır. Allah bir Kuran ayetinde şöyle bildirmektedir:

“Gökleri ve yeri (bir örnek edinmeksizin) yaratandır. O, bir işin olmasına karar verirse, ona yalnızca "OL" der, o da hemen oluverir.” (Bakara Suresi, 117)

Karanlıkta Yön Bulan Yarasaların Diğer Sırrı: Algılayıcı Hücreler

Yarasaların gece karanlığında ses dalgalarını kullanarak yön bulmalarını sağlayan mükemmel bir sonar sistemine sahip olduğu uzun zamandır biliniyordu. Ancak bilim adamları son olarak yarasanın yön bulma sisteminin sadece ses dalgalarını yayan ve yansıyan dalgaları algılayan harika bir yapıdan ibaret olmadığını keşfettiler. Yarasalar yön bulmak için aynı zamanda hassas algılayıcılar kullanıyorlardı.

Bilim adamları yaptıkları araştırmalar sonucunda yarasaların karanlıkta dahi kusursuz işleyen yön bulma yeteneğinin yalnızca sahip olduğu sonar sisteme bağlı olduğunu düşünüyorlardı. Oysa yapılan son çalışmalar da göstermiştir ki; yarasaların yön bulma sistemini destekleyen çok sayıda hassas algılayıcıları da bulunmaktadır.

Yetenekli Merkel Hücreleri

Yarasanın derisinin üst kısmında küçük tepecikler oluşturan tüylü Merkel hücreleri, algılayıcı görevi görüyor. Yarasaların sahip olduğu bu algılayıcılar hava akımlarının yarattığı değişimlere karşı oldukça hassaslar. Bunu ilk ortaya koyan kişi ise Amerika'daki Ohio Üniversitesi'nde nörobiyolog olan John Zook olmuştur.

Zook, Merkel hücrelerinin işlevini anlamak için, bir yarasanın kanatlarındaki tüyleri bir krem ile dökmeyi başardı. Sonra da hayvanı serbest bırakarak uçuşundaki değişiklikleri gözlemledi.

Sonuç oldukça dikkat çekiciydi: Normalde oldukça rahat bir şekilde uçan yarasa, tüyleri alındığında irtifasını korumada güçlüklerle karşılaştı.

Merkel Hücrelerinin Yarasalar İcin Önemi Nedir?

Merkel hücreleri uçuş sırasında yarasanın kanadının üzerinden geçen havaya karşı son derece duyarlıdır. Uçuş sırasında oluşan türbülanslar (Rüzgarın beklenen hızından farklı bir biçimde ve beklenmeyen yönlerden gelen şiddetli hava akımı) tüycükleri uyarır. Tüycüklerdeki bu uyarılar ise, uçuş sırasında kanat pozisyonu ya da kıvrımları doğru hale getirerek yarasanın aerodinamik açıdan doğru bir pozisyon almasında kullanılır. Yarasa böylece havada hız kaybedip bocalamaktan kurtulmuş olur.

Her Algılayıcı Hücrenin İşlevi Aynı mıdır?

Zook yaptığı deneylerde kanat üzerinde farklı bölgelerdeki tüylerin farklı görevler üstlendiklerini de tespit etti: Kanatların uç kısımlarındaki tüyler, yarasanın uçuş dengesini kontrol altında tutmasını sağlıyor. Bu tüyler döküldüğünde uçuş sırasında hayvan sürekli yukarıya doğru ilerleme eğilimi gösteriyor.

Kanatların zara benzeyen kısımlarındaki algılayıcı hücreler ise farklı işlevlere sahip. Zook yaptığı bir deneyde bu algılayıcıların avlanma sırasında özel bir görev üslendiklerini doğrudan gözlemledi: Kanat gerildiğinde buralardaki algılayıcılar hemen sinirsel bir tepki veriyorlar. Yarasa gerilmeye duyarlı hücrelerin bulunduğu bu alanları daha çok avını yakaladığında kullanıyor.

Algılayıcılar ve Sonar Sistemi Evrimcileri Çaresiz Bırakıyor

Evrimcilerin yarasadaki sonar ve onu destekleyen uçuş sistemini tesadüflerle açıklama çabalarının tamamen sonuçsuz kaldığı açıktır. Tüycüklerin tüm ayrıntılarıyla kusursuz olarak var olması zorunludur. Tüycükler kanatların anlık pozisyonlarını haber vermeli, kanatları hareket ettiren kaslarla ve sonar sistemle uyumlu bir iş birliği kurmalıdırlar. Görüldüğü gibi yarasanın sonarı, tüycükler ve kanatlar birbirinden ayrılamayacak bir bütünlük içinde olmalıdır ki yarasanın uçuş sistemi işlevini yerine getirebilsin. Bu durum evrimcilerin kademeli evrim iddialarını geçersiz kılmak için yeterlidir. Elbette ki tüm bunlar rastlantılarla açıklanamaz. Yüce Allah yarasayı ve onun uçuş sistemini kusursuz bir biçimde yaratmıştır. Rabbimiz'in yaratma ilmi Kuran'da şöyle bildirilmiştir:

“Eğer kesin bir bilgiyle inanıyorsanız (Allah), göklerin, yerin ve bu ikisi arasında bulunanların Rabbidir. O'ndan başka İlah yoktur; diriltir ve öldürür. Sizin de Rabbinizdir, geçmiş atalarınızın da Rabbidir.” (Duhan Suresi, 7-8)


Yarasa


Dönem: Senozoik zaman, Eosen dönemi
Yaş: 54 - 37 milyon yıl
Bölge: Messel Oluşumu, Almanya

Milyonlarca yıllık yarasa fosilleri canlıların evrim geçirdiği iddiasını reddetmektedir. Bu fosillerin gösterdiği gerçek, canlıları Allah'ın yarattığıdır.

14 Ağustos 2010 Cumartesi

Manevra Uzmanı Bir Böcek: Yusufçuk

Bugün bilim adamları Allah’ın yarattığı mükemmel canlıları ve bu canlıların sistemlerini örnek alarak birçok teknolojik ürün tasarlamaktadırlar. Rabbimiz’in kendisine bahşettiği üstün özellikleriyle yusufçuk da günümüz teknolojisi için önemli bir ilham kaynağıdır.

  • Peki yusufçuklar hangi özellikleriyle, helikopter teknolojisine ilham kaynağı olmuştur?

  • Bu canlıların sağlam olduğu kadar esnek bir zırha sahip olmasının önemi nedir?

  • Kompleks bir uçuş sistemine sahip olan yusufçukların metamorfozu (başkalaşım) esnasında neler yaşanır?

İnsanlar uçabilmenin yollarını bulmak için yıllarca araştırma yapmış, çeşitli dönemlerde farklı denemelerde bulunmuşlardır. İlk uçağın yapılmasından bugüne ise yaklaşık yüzyıl geçmiştir. Bu arada binlerce değişik modelde uçak geliştirilmiş ve on binlerce bilim adamı daha iyi uçabilen makineler yapmak için çalışmışlardır. Sonuçta da ortaya bugün kullanılan mükemmel uçuş makineleri çıkmıştır.

Uçmak büyük bir avantajdır. Ancak bu avantaj, ne kadar kontrol altına alınırsa, o kadar etkili olur. Gerektiğinde havada asılı durmak veya istenilen noktaya dikine iniş yapabilmek, en az uçabilmek kadar önemlidir. İşte bu yüzden insanlar manevra yeteneği yüksek bir uçuş makinesi geliştirmişlerdir: Helikopter...

Ancak günümüz helikopterlerinin uçuş teknolojisi, çok küçük ve canlı bir "makinenin" uçuş teknolojisi ile karşılaştırıldığında oldukça ilkel kalmaktadır. Bu canlı uçuş makinesi; yusufçuk böceğidir.

Helikopterin İlham Kaynağı: Yusufçuk

Yusufçukların uçuş sistemi bir tasarım harikasıdır. Dünyanın önde gelen helikopter üreticisi Sikorsky, helikopter tasarımlarından birini yusufçuğu örnek alarak gerçekleştirmiştir. ( “Exploring The Evolution of Vertical Flight – at The Speed of Light”, Discover, Ekim 1984, s44-45) Bu projede Sikorsky’e yardım eden IBM firması, yusufçuğun resmini bir bilgisayara (IBM 3081) yükleyerek çalışmaya başlamıştır. Bilgisayarda, yusufçuğun havadaki manevraları da göz önüne alınarak 2000 adet özel çizim gerçekleştirilmiştir. Çalışma sonunda yusufçuktan alınan örneklerle Skorsky’nin asker ve mühimmat taşımak için ürettiği model ortaya çıkmıştır.

Yusufçuğun Muhteşem Kanatları

Yusufçuğun vücudundaki sistemin en önemli kısmını kanatları oluşturur. Böceklerin iskeletleri “kitin” adlı bir dizi eklemli sert tabakadan meydana gelmektedir. Bu tabakalar dış iskelet yapısını oluşturacak kadar sağlam nitelikte yaratılmıştır. Aynı zamanda uçma kaslarının etkisiyle esneyebilme özelliğine de sahiptir. Kanatlar ise hem öne-arkaya hem de yukarı-aşağı hareket edebilirler. Kanatların bu hareketi, kendilerini gövdeye bağlayan kompleks bir eklem yapısı sayesinde gerçekleşir. Yusufçuğun sırtında, biri önde diğeri arkada olmak üzere iki çift kanat vardır. Kanatlar karşıt zamanlı olarak çalışır. Diğer bir ifadeyle, öndeki iki kanat yükselirken, arkadaki iki kanat alçalır. Kanatların hareketi iki karşıt kas grubunun hareketi ile sağlanır. Kasların bir ucu gövdenin içinde kaldıraç şeklindeki uzantılara bağlıdır. Bir kas grubu kasılarak bir çift kanadın yükselmesini sağlarken, öteki kas grubu da aynı oranda esneyerek ikinci çiftin alçalmasını sağlar. Helikopterler de aynı yöntemle alçalıp yükselir. Bu nedenle yusufçukların diğer bir adı da “helikopter böceği”dir.

Kompleks Bir Uçuş Sistemi...

Doğa fotoğrafçısı Gillian Martin, yusufçukları incelemek amacıyla 2 yıl süren bir çalışma yürütmüştür. ( “ Helikopter Böceği”, Star. 16 Ağustos 1984, s.32-33) Bu çalışma sonunda elde edilen bilgiler, bu canlıların son derece kompleks bir uçuş sistemine sahip olduklarını göstermektedir.

Manevra Yeteneğini Artıran Gövde... Yusufçuğun vücudu, metalle kaplanmış izlenimi veren halkalı bir yapıya sahiptir. Buz mavisinden bordoya kadar çeşitli renklerdeki gövdenin üzerinde çaprazlama yerleşmiş iki çift kanat bulunur. Bu yapı sayesinde, yusufçuk çok iyi bir manevra yeteneğine sahiptir. Uçuşu hangi hızda ve hangi yönde olursa olsun, aniden durup ters yönde uçmaya başlayabilir. Veya havada sabit durup avına saldırmak için uygun bir pozisyon bekleyebilir. Bu durumda iken olduğu yerde kıvrak bir dönüş yaparak avına yönelebilir. Çok kısa bir zaman içinde, böcekler için olağanüstü bir hıza; saatte 40 km’ye ulaşır (Olimpiyatlarda 100 m koşan atletlerin hızı saatte 39 km kadardır).

Sağlam ve Esnek Zırh... Yusufçuk, saatte 40 km hızla avına çarpar. Çarpmanın şoku çok şiddetlidir. Fakat yusufçuğun zırhı hem çok sağlam hem de çok esnektir. Zırhın bu esnek yapısı çarpmadan doğan enerjiyi emerek böceği rahatlatır. Ama aynı şeyi avı için söylemek mümkün değildir. Yusufçuğun avı, çarpmanın neden olduğu şok ile ya tamamen sersemler ya da ölür.

Çevik Arka Bacaklar... Çarpışma sonrasında, yusufçuğun en etkili silahları olan arka bacakları devreye girer. Uçuş sırasında arkaya doğru kıvrık olan bacaklar, hızla öne açılarak sersemlemiş olan avı havada yakalar.

Yüce Rabbimiz sonsuz aklını, bilgisini, kudretini yusufçuk böceğinde tecelli ettirmiş, onu teknolojik gelişmeler için bir ilham kaynağı kılmıştır. Canlıların sahip oldukları tüm özellikler inanlar için birer mucizedir. Rabbimiz bir Kuran ayetinde şöyle buyurur:

“ Şüphesiz, müminler için göklerde ve yerde ayetler vardır. Sizin yaratılışınızda ve türetip yaydığı canlılarda kesin bilgiyle inanan bir kavim için ayetler vardır." (Casiye Suresi, 3-4)

Dünyanın En İyi Böcek Gözü... Çok yüksek hızlarda uçarken ani manevralar yapabilen yusufçuğun görme yeteneği de kusursuzdur. Yusufçuk gözü, dünyanın en iyi böcek gözü olarak kabul edilir. Her birinde 30.000 kadar ayrı mercek bulunan bir çift göze sahiptir. İki yarım küreye benzeyen ve başının yarısı kadar yer kaplayan gözler, böceğe çok geniş bir görüş sahası sağlar. Yusufçuk, gözleri sayesinde neredeyse arkasında olup bitenleri bile gözleyebilir. ( David Attenborough, Yaşadığımız Dünya, İstanbul: İnkılap Kitapevi, 1982, s.52)

Uzun yıllar yapılan bilimsel araştırmalar sonucu doğadaki milyonlarca canlı hakkında ortaya çıkan bilgiler, canlılardaki sistemlerin çok üstün özellikler içerdiğini göstermektedir. Bunlardan biri olan yusufçuğun özellikleri, Allah’ın yaratışının mükemmelliğini gösteren yaratılış delillerinden biridir.

Görüldüğü gibi yusufçuk, her biri tek tek mükemmel yapıya sahip bir sistemler bütünüdür. Bu sistemlerin hepsi en ideal şekilde yaratılmıştır ve yusufçuk bu sayede yaşamını kolayca sürdürür.

Larva Halindeki Yusufçuklar Nasıl Metamorfoz Geçiriyor?

Yumurtadan çıkan larva 3-4 yılını suyun içinde geçirir. Bu süre içinde yakalayabildiği herşeyi yiyerek iştahla beslenir. Bunun için, bir balığı yakalayabilecek hızda yüzmesini sağlayan bir vücut ve avını parçalayabilecek güçte çenelerle yaratılmıştır. Larva büyüdükçe vücudunu saran deri ona dar gelir. Kendine dar gelen bu kıyafetini değiştirir. Metamorfoz denilen bu değişim esnasında ise şunlar yaşanır:

1. İlk olarak eski larvanın sırtı çatlar. Çatlak baştan sona doğru genişleyerek bir yarık halini alır. Bu yarığın içinden, sudaki canlı ile hiçbir ilgisi olmayan bir başka canlı çıkmak için çabalamaktadır. Son derece narin görünen bedenini, eski bedenin içinden çıkan ve onu emniyet kemeri gibi saran bağlar tutmaktadır. Bu bağlar ideal bir sağlamlık ve esneklikte yaratılmıştır. Eğer bağlar daha sert ve sağlam olsaydı, böceğin yarığın içinden doğrulması imkansız olacaktı. Aksi durumda ise bağlar yeni vücudu taşıyamayarak kopacaktı. Bu da henüz gelişmemiş olan larvanın suya düşüp ölmesine neden olacaktı.

2. Öte yandan yusufçuğun kabuk değiştirme işlemini kolaylaştıracak özel mekanizmalar devreye girer. Yusufçuğun yeni vücudu, eskisinin içinde iken sıkışıp büzülmüştür. Bu vücudu “açabilmek” için, özel bir pompa sistemi ve bu pompada kullanılan özel bir vücut sıvısı yaratılmıştır. Yarıktan dışarı çıkan kısımlara vücut sıvısı pompalanarak, böceğin sıkışıp büzüşmüş haldeki kısımları genişletilir.

3. Bu arada işlemeye başlayan kimyasal çözücüler, yeni bacaklara hiçbir zarar vermeden, eski bacaklarla olan bağı koparır. Bacaklardan bir teki eski zırhın içine sıkışırsa bu bir felaket olacaktır, fakat işlem kusursuzca gerçekleşir. Yusufçuk, bacaklarını denemeden önce yirmi dakika kadar kurumalarını bekler.

4. Kanatlar önceden gelişmiştir, fakat katlı bir durumdadır. Güçlü vücut kasılmaları ile kanat damarlarına vücut sıvısı pompalanarak buradaki dokuların iyice gerginleşmesi sağlanır. Yusufçuk kanatlar uzayıp gerildikten sonra kanatların kurumaları için de bir süre bekler.

5. Eski vücut tamamen terk edildikten ve kuruma işlemi de tamamlandıktan sonra yusufçuk bütün ayakları ve kanatlarını bir denemeye tabi tutar. Bacaklar tek tek bükülüp açılır, kanatlar ise kaldırılıp indirilir.

6. Nihayet böcek uçmak için yaratılmış formunu kazanır. Yusufçuk son olarak pompalama işleminin başarıyla çalışması için fazla vücut sıvısının son damlasını da dışarı atar. Artık metamorfoz tamamlanmıştır, böcek uçmaya hazırdır.

Sonuç:

140 Milyon Yaşındaki Yusufçuklar Evrimi Yalanlıyor

Yusufçuğun manevra kabiliyeti ve metamorfoz gibi özelliklerinde de görüldüğü üzere, doğadaki hayranlık uyandıran sistemler, Rabbimiz’in sonsuz ilminin delillerinden biridir.

Yusufçuklar hakkında önemli bir detay daha vardır: Fosil kayıtları, ilk yusufçukların günümüzdeki örneklerinden tamamen farksız olduğunu göstermektedir. 140 milyon yıl öncesine ait yusufçuk fosili yanına yerleştirilmiş canlısı arasında hiçbir fark yoktur.

Yusuçuk Fosili, 150 Milyon Yıllık







YUSUFÇUK
FOSİL NO: SI0074
YAŞ:150 milyon yıllık
DÖNEM:Jura
BULUNDUĞU YER:Beipiao, Liaoning, Çin
YAŞAYAN ÖRNEKLERİ:
DETAY RESİMLERİ:
Detay 1
Detay 2
DİĞER DİLLER:
DİĞER BİLGİLER:
Yüz milyonlarca yıldır yapısını koruyan yusufçukların kanat yapıları ve uçma mekanizmaları, dünyanın önde gelen helikopter üreticileri tarafından örnek alınmaktadır. Yusufçuğun sahip olduğu kanat yapısı ve kanatlarını en verimli şekilde kullanmasını sağlayan gelişmiş uçuş mekanizması, bundan 150 milyon yıl önce de mükemmel bir şekilde çalışmaktadır. Bugün de aynı sistemle çalışmaya devam etmektedir. Bu durumun Darwinistler tarafından açıklanması mümkün değildir. Milyonlarca yıllık yusufçuk fosilleri evrimcilerin iddialarını yerle bir etmektedir.


Bu gerçekler, evrim teorinsin geçersizliğini ve yusufçuk böceğinin de, dünyadaki tüm diğer canlıların da nasıl var olduklarını göstermektedir. Tüm canlılar, ilim bakımından her yeri sarmış olan Yüce Allah tarafından yaratılmıştır ve her canlı O'nun varlığının bir delilidir.

Allah’tan başka hiçbir güç, tek bir sineği bile yaratmaya güç yetiremez. Bu gerçek Allah tarafından Kuran’da şöyle bildirilmiştir.

Ey insanlar, (size) bir örnek verildi; şimdi onu dinleyin. Sizin, Allah’ın dışında tapmakta olduklarınız – hepsi bunun için bir araya gelseler dahi- gerçekten bir sinek bile yaratamazlar. Eğer sinek onlardan bir şey kapacak olsa, bunu da ondan geri alamazlar. İsteyen de güçsüz, istenen de. ( Hac Suresi, 73)

Yusufçuk

Fosil Bilgisi

Yaş:
125 milyon yıllık

Dönem: Kretase

Bulunduğu yer: Santana Oluşumu, Araripe

Havzası, Brezilya

Bugüne kadar, evrimcilerin iddia ettikleri gibi bir sürecin yaşandığını gösterebilecek tam gelişmemiş, yarım kanatlı, yarım gözlü tek bir tane bile yusufçuk fosili bulunmamıştır. Bulunan her yusufçuk fosili, bu canlının var olduğu ilk günden itibaren tam ve kusursuz olduğunu ve soyu devam ettiği müddetçe de hiç değişmediğini göstermiştir. Resimdeki 125 milyon yaşındaki yusufçuk fosili de bu gerçeği teyit eden bulgulardan biridir. Günümüzdeki yusufçukların sahip oldukları tüm özelliklere, 125 milyon yıl önce yaşamış yusufçuklar da eksiksiz olarak sahiptir. Başta fosil kayıtları olmak üzere, bilimsel kanıtlar evrim teorisinin geçersiz olduğunu ispatlamıştır. Bunun anlamı, canlıların sonsuz güç sahibi olan bir Akıl tarafından yaratıldığıdır. Bu aklın sahibi ise hiç kuşkusuz herşeyin Yaratıcısı olan Allah'tır.

www.evrimcilerinitiraflari.com





Kanatlı böcekler, fosil kayıtlarında bir anda ortaya çıkarlar ve ilk belirdikleri anda bugünkü kusursuz yapılarına zaten sahiptirler. Üstteki 320 milyon yıllık yusufçuk fosili, bilinen en eski yusufçuktur ve günümüzdekilerden farksızdır. Hiçbir "evrim" yaşanmamıştır.